Neden “Temel Finans Eğitimi”?

Yazar: Tarık Kayakan

Çoğumuz deneyimlemişizdir ki, işe başvururken bize en son bitirdiğimiz okulun diploması sorulur, sonra da o okulda okuduklarımızdan çok farklı sorunlar çıkar karşımıza. Özellikle de tıp, mühendislik, hukuk gibi alanların (hatta belki yer yer bunlarda da öyle) dışındaki meslekler için geçerlidir bu… Okul bilgilerimiz gayet tabii ki büyük resmi görmemize yardımcı olur, ama diğer yandan tıp mezunu hangi ürün yöneticisinin aklına üniversitedeyken pazarlama bütçesi hazırlamak gelmiştir, hangi hukuk müşavirine işletmeye hukukî yöntemle alacakları tahsil etme yolunu gösterirken veya ihale sözleşmesi hazırlarken müşteri ilişkilerini de gözetmek, ticaretin inceliklerini dikkate almak anlatılmıştır?

İşte, temel finans eğitimi veya bazı yerlerdeki adıyla finansçı olmayanlar için finans eğitimi, bu kişilerin meslekleriyle doğrudan ilgisi bulunmayıp profesyonel faaliyetlerini ve başarılarını dolaylı yoldan, ama ciddi şekilde etkileyen çevresel koşullar hakkında bilgilendirme, ufuk genişletme sağlayan eğitim programlarından biridir.

Başlangıç anlamında bu söylediklerimizin ve bundan sonra aktaracaklarımızın tersi hiç kuşkusuz finans çalışanları için de geçerli olmakla, işletmenin bütün işleyişini bir tablo içine oturtabilmenin asıl amaç olduğunu bilmekle birlikte, biz şimdilik bu çok disiplinli bakış açısını finans eğitimleri üzerinden inceleyerek ilerleyelim. Finans çalışanları için ters yönde bir eğitimin yararları, ayrı bir yazı konusu olsun.

Öncelikle diyebiliriz ki, genelde eğitimlere karşı var olan direnç burada da karşımıza çıkabilir. Şimdi lütfen gelin, birlikte bunları irdeleyelim ve hal çarelerini görelim. İnsanlara, hele ki işi gücü başından aşkın, stresi diz boyu yöneticilere, günlük işlerini, raporlarını anca yetiştiren, ay veya çeyrek sonu satışlarını büyük eforla tutturan ve rüyasını gördüğü tatile çıkmasını sağlayacak veya evinin taksitini ödemesine yardımcı olacak primini düşünmek durumunda olan personelinize “Haydi iki üç gün bırak bunları, eğitime gidiyorsun (şimdilerde bir yere gidilmeden tabii ki)” demek güçtür. Eğer bu eğitim kişinin doğrudan mesleğiyle ilgili, günlük iş yetkinliklerine yönelik değilse ikna süreci daha da güçleşir. Güç olmakla birlikte, emir demiri keser kuralınca veya alınan eğitimlerin çalışan performans hanesine yazdıracağı puanlar hatırına ikna olunur doğaldır ki; ama nasıl bir motivasyonla, içsel enerjiyle ve algılama kapasitesiyle? Oysa o yöneticimize günlük streslerine kısa bir mola verme olanağının — üstelik de kariyer çizgisine bir artı ekleyerek — tam da bu eğitim sayesinde eline geçeceği anlatılsa, çalışanımıza hazırladığı raporlarda performansını daha farklı açılardan gerekçelendirme bilgisini elde edeceği ya da satış temsilcimize bütçesinin genel bütçe içindeki yerini daha iyi kavrayacağı, ürün yöneticimizin pazarlama bütçesini daha bir beceriyle yönetebileceği müjdesi verilse itirazlar, dirençler mutlaka ki en düşük düzeylere inecektir.

Çok basit de olsa şöyle bir örnek, durumu netleştirebilir. Küçük bir şahıs işletmesi olarak bir market (hani eskiden bakkal derdik) sahibisiniz, varsayalım; hatta diyelim ki, dükkânınızda tek başınıza duruyorsunuz. Peki, biraz büyük düşünelim, belki evlere servis yapan bir çırağınız da var. Şu halde siz sonuç olarak dükkânınızdan akşam eve ne kadar para götürdüğünüze (finans), ay sonunda elinizde ne kadar kaldığına (muhasebe) bakmakla birlikte, sizi bu sonuçlara eriştiren eylemler olarak ne sadece marketinize mal getirtmekle (tedarik zinciri), ne yalnızca malınızın beğenilmesiyle (kalite güvence), ne salt malın elinizde kalmamasıyla (satış), ne bir tek çırağın siparişleri hızlıca götürmesi ve hızla yeniden dükkâna geri gelmesiyle (müşteri memnuniyeti ve personel yönetimi), ne sırf mallarınızın görünür olmasıyla (pazarlama) vb. ilgilisinizdir… Siz bu faaliyetlerin hepsini birden yürütmek durumundasınızdır. Ancak bu şekilde işinizi yönetebilirsiniz.

Bu aşırı yalın örnek bile kendi sorumluluk alanımız dışındaki şirket işlevleri hakkında belli ölçüde bilgi sahibi olmanın büyük resmi görebilmemizin bir ön koşulu olduğunu anlatıyor sanırız.

Artık çalıştığımız kurumda farklı kariyer gelişimlerine hazırlık olması ve kendi profesyonel alanımıza değişik açılardan bakabilmek için bu tür ufuk genişletici eğitim programları kaçınılmazdır.

İş çeşitlendirmesi ya da sorumluluk alanlarının zenginleşmesi, bölüm dışına taşması uzun yıllardan beri işletmelerde kabul görmüş bir uygulamadır. Uzun yıllar önce (uzun dediysek, temsilcilerinin çok şükür hâlâ aramızda olduğu 50’ler, 60’lar) şirketlerde finans adına sadece muhasebe varken, yine uzun denebilecek bir zamandır artık muhasebe CFO’nun sorumluluk alanlarından yalnızca biri. Buna bugün malî kontrol/financial controlling de eklenmiş durumdadır. Hazine yönetimi kendini CFO’nun kontrolünde diğer finans sorumluluklarından ayrıştırmış bir işlev, raporlama ise yine apayrı bir alandır. Hatta kurum boyutuna bağlı olarak bilgi işlem ya da bilgi sistemleri de CFO’nun görevlerine dahil edilmiş olabiliyor. Yine o arkaik dönemlerde personel yönetimi (o zamanlar adının “Zât İşleri” olduğunu bilir misiniz?) neredeyse yalnızca bordro düzenlemek ve personel kartotekslerini tutmaktan ibaretti. İnsan Kaynakları diye uçsuz bucaksız bir deryadan kimsenin haberi bile yoktu.

Sayısı çoğaltılabilecek bu örnekler işletmelerde uzmanlaşmanın artması, yeni işlevlere olan gereksinimin fazlalaşması, sorunların ve bunlara bağlı çözümlerin çeşitlenmesi gibi sebeplere dayandırılabilir kuşkusuz. Ama değişik ufuklara yelken açma cesaretine sahip çalışanlar olmasa bir işletme bu birimlere kimleri yerleştirebilirdi? Bu görevleri üstlenebilmek için de ek eğitimler, geliştirilen çalışan profilleri, olmazsa olmaz değil midir?

Artan yerel ve uluslararası rekabet nedeniyle hemen hemen her sektörde kâr marjlarının yıllardan beri daralmakta olduğunu biliyoruz. Bu da az sayıda, ama çok yönlü, geniş bakış açılı insanla daha fazla çıktı elde etmeyi, yani verimlilik artışını kesin olarak dayatıyor. Yukarıda söz ettiğimiz o güzel ve naif 50’lerde, 60’larda rahmetli Hulusî Kentmen’in fabrikatör — bu isimde bir meslek vardı o zamanlar — olarak göründüğü Türk filmlerinin dünyası çok gerilerde kaldı. Hulusî Bey fabrikatör olarak neyi isterse üretir satardı. CFO var mıydı bir meslek olarak o zamanlar? Şimdi üretim bölümlerinde, ArGe projelerinde bile mutlaka bir finans sorumlusu bulunduran şirketleri biliyoruz.

Bir şirket performansı son tahlilde parasal göstergelerle ölçülebildiğine göre her faaliyet birimi de başarısının parasal sonuçlarını asgarî düzeyde tahmin edebilmek, anlayabilmek, tartışabilmek ve savunabilmek durumundadır, diye düşünüyoruz. Finans dışı çalışanların bu temel finans bilgilerini kullanabilmelerinin yararı, sadece kendilerini finansal terminolojiyle ifade edebilme yetkinliği olmayacaktır; aynı zamanda bütçe dönemlerinde, bölümleriyle ilgili tedarik konularında, âtıl süre ve üretim süreçleri analizlerinde, rakiplerle veya sektör içi kıyaslamalarda, pazar araştırmalarında, hatta genel ekonomik konjonktür değerlendirmelerinde daha fazla artı değer sağlama şansı edinecektir.

Başlı başına dikkat çekici ve günümüzde sık başvurulan bir iş yapma biçimi olan proje çalışmalarında ise temel finans bilgisi özellikle öne çıkmaktadır. Çünkü bildiğiniz gibi projeler, parasal sonuçların sürekli ve neredeyse anlık izlenmesi gerektiği, süreli, özel kapsamlı ve kendilerine özgü bütçeli faaliyetler olduğundan ötürü, rutin faaliyetlere göre finansal etkilerin daha hızlı hissedildiği çalışma alanlarıdır. Temel finans eğitimine sahip proje takımı üyelerinin farklı bir katma değer sağlayacakları açıktır.

Temel finans eğitiminden geçmiş çalışanlarımız, kazandıkları bu kurumsal ortak dil ve bilgiler sayesinde kendi işlevlerinin finansal cephesine hâkimiyetlerinin yanı sıra, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi yaşamsal önemdeki kurumsal güçlerinin de arttığına tanık olacaklardır. Y ve Z kuşağı diye adlandırdığımız genç mesai arkadaşlarımızın iş çeşitliliği, daha renkli ve hızlı gelişen kariyer fırsatları ve bunlara yönelik sabırsızlıkları akla getirildiğinde, çalışanlara ve geleceğin üst düzey yöneticilerine ana faaliyet alanları dışında donanım edindirmenin her kurumun tepe yönetiminin severek, zevkle ve adanmışlıkla üzerine alacağı bir sorumluluk olmasını ummaktayız.

--

--

ISG International Service Group Türkiye

İnsan Kaynakları Yönetimi kapsamına giren tüm alanlarda hizmet sağlayan bir şirket olarak yaklaşık 700 kişilik bir ekiple 35 ülkede faaliyet gösteriyoruz.